Köşe Yazıları

Ceza Adaleti Tartışması: Pansuman Değil, Tedavi Gerekiyor

Türkiye gündemini meşgul eden 11. Yargı Paketi taslakları, özellikle çocukların işlediği suçlar için infaz sürelerinin artırılması gibi düzenlemelerle bir “hukuki rötuş” çabası içinde. Çocuk katiller için belirlenen 27 yıl üst sınırı, kamu vicdanını rahatlatma hedefiyle atılmış bir adım. Ancak bu tür yasama refleksleri, adalet sistemimizin temel bir yanılgısını bir kez daha gözler önüne seriyor: Bizim hukukumuz, suçu önleyen değil, suça yanıt veren bir yapıya sıkışıp kalmış durumda.

Hukuk kurallarını, işlenmiş bir suçun ardından cezayı maksimize etmek için kullanmak, sistemdeki derin kusurların üzerini örtmekten başka bir işe yaramaz. Adeta bir deprem sonrası, yıkımın nedenlerini araştırmadan sadece enkazı hızla kaldırmaya odaklanmak gibi. Hukuk, bir sosyal mühendislik aracı olarak, bireyleri suça iten toplumsal, ekonomik ve eğitsel boşlukları doldurmak zorundadır. Aksi takdirde, cezaevlerinin kapılarını ne kadar ağır cezalarla kilitlerseniz kilitleyin, suçun fabrikası dışarıda işlemeye devam eder.

Onur Dengesi: Mağdurun Gölgesi

Tartışmanın bir diğer kritik ekseni ise insan onuruna yaraşır yargılanma ilkesi. Bu ilke, suçlunun dahi insanlık dışı muamele görmemesini garanti eder. Ne var ki, uygulamadaki hassas denge sıkça mağdur aleyhine bozuluyor. Kamusal algıda, sanki failin onurunun korunması, mağdurun onurunun hiçe sayılması pahasına gerçekleşiyormuş gibi çarpık bir his oluşuyor.

Adalet, terazinin iki kefesidir. Bir kefede sanığın hakları, diğer kefede mağdurun korunması ve zararın telafisi durur. Mağdurun yargılama boyunca sürekli sorgulanması, maruz kaldığı travmanın adli süreçte yeniden yaşatılması, onun onurunun zedelenmesidir. Evrensel hukuk, mağdurun saygınlıkla muamele görme hakkını failin adil yargılanma hakkı kadar mutlak görmelidir. Aksi takdirde, verilen ağır ceza kararları bile, mağdurun gönlündeki adaletsizlik duygusunu gideremez.

Cezaevi Paradoksu: Islah mı, Suç Okulu mu?

Cezaevlerindeki infaz koşullarının özellikle dezavantajlı kesimleri suça teşvik ettiği yönündeki kaygılar, islah sistemimizin temel amacını sorgulatıyor. Modern ceza infazı, mahkûmu topluma yeniden kazandırmayı (ıslah) hedeflerken, bu amacın yanlış anlaşılması, cezaevini cazibe merkezi haline getirebilir. Oysa buradaki problem, içerideki “konfor”dan çok, dışarıdaki fırsatsızlıkta yatıyor.

Eğer bireyin yaşadığı mahallede işsizlik normalse, eğitim bir lüksse ve gelecek umudu yoksa, suça giden yol kaçınılmaz bir seçenek haline gelir. İşte bu noktada, cezaevlerinin, toplumsal entegrasyon için bir köprü değil, yeni suç ilişkilerinin kurulduğu bir suç okulu haline gelme riski doğar. Suçu caydırmak istiyorsak, sadece cezaları artırmak yerine, yoksullukla, eğitimsizlikle ve sosyal dışlanmayla mücadele etmeliyiz.

Adaleti sadece infaz sürelerinin cetveliyle ölçmeyi bırakmalıyız. Türkiye’nin hukuk sistemi, toplumsal kusuru ceza ile örtmek yerine, sosyal adaleti tesis ederek suçun kaynaklarını kurutmaya odaklanmalıdır. Suç işlendikten sonraki şiddetli reaksiyon, suça teşvik eden koşulları ortadan kaldırmaz.Adalet sistemimizin “pansuman” zihniyetinden kurtulması için, ceza hukukunun sadece faili cezalandırmaya odaklanan cezalandırıcı adalet modelinden, mağduru merkeze alan onarıcı adalet modeline geçmesi gerekir.

Mağdura Yönelik Koruma ve Telafi: Yargılama sürecinde mağdurun incitilmesi, adaletsizliğin ikinci perdesidir. Mağdurun ifade verme süreci, uzman psikolog ve sosyal hizmet uzmanları eşliğinde, faille yüzleşme zorunluluğunu en aza indirecek şekilde yapılandırılmalıdır. Maddi ve manevi zararın telafisi, infaz süresinin uzunluğundan daha somut bir adalet duygusu yaratır.

Hükümlü Sorumluluğu: Onarıcı adalet, failin sadece cezasını çekmesini değil, işlediği suçun sorumluluğunu vicdanen ve eylemsel olarak üstlenmesini zorunlu kılar. Bu, cezaevinde “üstün hizmet” görmek yerine, suçunun mağdur ve topluma verdiği zararı anlama ve telafi etme yönünde ciddi programlara katılımını içerir. Gerçek ıslah, kapalı kapılar ardında sunulan imkanlarla değil, failin kendi eylemiyle yüzleşmesiyle başlar.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu