
Bir Yıl Daha Gitti, Peki Biz Neredeyiz?
Bir yıl daha geride kaldı. Takvim yaprakları sessizce değişti ama ailelerin içinde yaşananlar o kadar sessiz olmadı.
Kimi evlerde kapılar biraz daha sert kapandı, kimi evlerde kelimeler yarım kaldı, kimi sofralarda ise sandalyeler eksildi.
Yıl bittiğinde çoğu zaman rakamlara bakıyoruz; oysa asıl bakmamız gereken yer, ailelerin ruh hâli.
Bir aile ve evlilik danışmanı olarak şunu açıkça söylemek gerekir:
Bugün yaşanan boşanmalar aniden ortaya çıkmış bir tablo değil. Bu, uzun süredir biriken iletişimsizliklerin, duyulmayan ihtiyaçların ve ertelenen sorunların doğal sonucudur.
Eşler birbirini sevmeyi değil, anlamayı ihmal ettiğinde; evlilik, aynı evde yaşanan iki ayrı yalnızlığa dönüşüyor. Ve yalnızlık, en kalabalık evlerde bile en ağır yüktür.
Boşanma kararları çoğu zaman “son çare” olarak sunulur. Oysa bu noktaya gelene kadar fark edilmeyen pek çok durak vardır. Konuşmanın yerini suskunluk, sabrın yerini tahammülsüzlük aldığında, ilişki yavaş yavaş zayıflar.
Günümüzde vazgeçmenin bu kadar kolay konuşulması, evliliğin emek isteyen bir yapı olduğunu unutturdu. Evlilik artık korunması gereken bir bağ değil, şartlar zorlaştığında terk edilebilen bir alan gibi algılanıyor.
Bu sürecin en görünmeyen ama en derin etkisini yaşayanlar çocuklar. Anne-baba için bir karar olan boşanma, çocuk için bir dünya değişimidir. Güven duygusu sarsılır, aidiyet duygusu zedelenir.
Çocuk bunu her zaman kelimelere dökemez; bazen içine kapanarak, bazen öfkeyle, bazen de okulda sergilediği davranışlarla anlatır. Akran zorbalığı da tam burada karşımıza çıkar.
Zorbalık yapan çocuk da çoğu zaman içsel bir eksiklikle hareket eder; zorbalığa uğrayan çocuk ise kendini savunacak gücü bulmakta zorlanır. İki durumda da aile içindeki duygusal bağların önemi karşımıza çıkar.
Aile sadece iç dinamikleriyle değil, dış etkilere açık yapısıyla da sınanıyor. Hızlı yaşam temposu, sürekli karşılaştırma, dijital dünyanın dayattığı kusursuzluk algısı… Tüm bunlar aileyi sessizce yoran unsurlar.
Herkes mutlu görünmek zorundaymış gibi davranırken, gerçek sorunlar halının altına süpürülüyor. Sabır, bağlılık ve fedakârlık gibi kavramlar çoğu zaman yanlış anlaşılıyor; sanki bunlar kişinin kendinden vazgeçmesiymiş gibi sunuluyor.
Oysa sağlıklı bir aile, bireyin yok olduğu değil; değer gördüğü yerdir.
Yeni bir yıl, aileler için büyük sözler verme zamanı olmak zorunda değil. Ama küçük farkındalıklar için güçlü bir başlangıç olabilir.
Eşlerin birbirine gerçekten kulak vermesi, anne-babaların çocuklarının davranışlarının ardındaki duyguyu görmeye çalışması, “her şey yolunda” demek yerine “ne eksik” diye sorması bile büyük bir adımdır.
Çünkü aile, sorun yokmuş gibi davranıldığında değil; sorunlar konuşulabildiğinde güçlenir.
Bir yıl daha gitti. Yeni bir yıl kapıda. Asıl soru hâlâ geçerliliğini koruyor: Biz neredeyiz?
Aile olarak, eş olarak, anne-baba olarak nerede duruyoruz? Eğer bu yeni yılda aileyi yeniden düşünür, ilişkileri aceleyle değil bilinçle ele alırsak; belki de en büyük kazanç bu olur.
Çünkü aile zayıfladığında sadece bireyler değil, toplumun dengesi de sarsılır. Ve aileye sahip çıkmak, sadece geçmişi korumak değil; geleceği inşa etmektir.







