15 Ağustos: Bayram Değil, Hafızaya Darbe
Toplumsal hafıza, sadece geçmişin kaydı değil, kolektif kimliğin sürekli yeniden inşa edildiği bir alan olarak işlev görür. Bayramlar ve anma günleri, bu inşanın en görünür araçlarıdır; bir toplumun neyi hatırlamak, neyi unutturmak istediğinin göstergesidir. Kurumsal olarak kodlanmış anma ve kutlama günleri, bir yandan birleştirici işlev görebilirken, diğer yandan politik niyetlerle toplumsal hafızayı yönlendirme aracı hâline de gelebilir. Bu ikilik, herhangi bir bayramın anlamını ve toplumsal etkisini değerlendirirken temel bir kriter olarak ele alınmalıdır.
15 Ağustos’un bayramlaştırılması, tarihsel bir olayı hatırlamanın ötesinde, toplumsal hafızada belirli bir siyasi mesaj üretme girişimi olarak okunmalıdır. Bu süreç, toplumsal birliği güçlendirmekten ziyade tarihsel hafızayı parçalayarak, bayramı asli işlevinden koparmaktadır. 15 Temmuz’un “demokrasi zaferi” olarak kodlandığı bir ortamda, 15 Ağustos’un bayramlaştırılması, sembolik olarak bir karşı-hafıza yaratma çabasıdır ve toplumsal hafıza üzerinde hegemonya kurma girişimi olarak yorumlanabilir.
Tarihsel olarak 15 Ağustos, masum halkın yaşadığı şiddetin ve toplumsal dokunun parçalanmasının simgesi olarak kaydedilmiştir. Ancak bayramlaştırma süreci, silah ve terör üzerinden inşa edilen “kahramanlık” anlatılarıyla maskelenmiş bir trajediyi görünmez kılmaktadır. Bu anlatılar, insan yaşamına değer vermeyen bir bakış açısını yücelterek toplumsal vicdanı hiçe saymaktadır. Söz konusu “kahramanlık” hikayeleri, özgürlük ve adalet söylemleriyle örtülse de, gerçekte korku ve ölüm üzerinden ilerleyen bir istikrarsızlık zincirini örter.
Bayramların temel işlevi, toplumu ortak bir değer etrafında birleştirerek kolektif kimliği güçlendirmektir. Ancak 15 Ağustos’un “karşıtlık” temelli bayramlaştırılması, bu işlevi tersine çevirerek toplumsal ayrışmayı derinleştirmekte ve ikili bir hafıza rejimi oluşturmaktadır. Bayram, birleştirici nitelik taşımaktan çıkarak siyasi jest veya psikolojik rövanşa dönüşmektedir. Toplum, kendi öz değerlerini inşa etmek yerine sürekli “ötekinin gölgesini” taşır hâle gelmektedir.
Gerçek bir bayram, zincirlerin kırıldığı, korkunun aşıldığı ve hakikatin görünür kılındığı gündür; bu ise resmi protokollerle değil, halkın deneyimleri ve toplumsal vicdan aracılığıyla ortaya çıkar. Bayram, sahte alkışlara veya siyasi mesajlara kurban edilemez. 15 Ağustos’un bayramlaştırılması, toplumsal birliği güçlendirmediği sürece eleştirel bir değerlendirmeyi hak etmektedir.