İKİ ÇIKMAZIMIZ: BEKLENTİ VE ERTELEME
Hep bir beklenti ve erteleme içinde günlerimizi geçiririz. Akşam saatlerinde, sabah olsun diyerek yapmamız gerekenleri sürekli erteleriz. Sabah olur yine erteler ve öğleden sonra hallederiz diyerek akşamın serinliğine uzatırız yapacaklarımızı. Birileri bir şeyler yapsın sonra biz de bakarız diyerek topu başkalarına atarız. Atarız ama atışımız hep taç olur. Bir türlü paslarımızı isabet ettiremeyiz.
Beklentiler ertelemeye, erteleme duyarsızlığa, duyarsızlık sorumsuzluğa, sorumsuzluk ise karanlığa doğru götürür. Evimizde yemek sonrası sofrayı toplayacak vaktimiz ve gücümüz olsa bile bunu kardeşimizin yapmasını bekleriz. İşyerinde görevimizi zamanında yapmayarak yan masada ki arkadaşımızın da katkıda bulunmasını isteriz. Yolda gördüğümüz bir taşı kaldırabilecekken temizlik görevlisinin almasını bekleriz. Boşa akan musluğu kapamak yerine bir başkasının kapamasını isteriz. Birde suyu akıtanlar hakkında konuşur ve söyleniriz. Hayat kaynağımız suyu göz göre göre israf ederiz.
Konuşmak gerektiği yerde susarak hep bir başkasının konuşmasını bekleriz. Sonra da konuşan hakkında dedikodu yaparak konuşmasını eleştiririz. Paramız olduğu halde bir arkadaşımıza çay ısmarlamaktan imtina ederiz. Sıkılmadan da bahaneler uydurarak bizden daha az maaş alan arkadaşa limonata ısmarlatarak keyifle içmeye çalışırız.
Beklentiler bir türlü sona ermez. Ertelemeler bir türlü bitmez. Ama her beklenti ve her erteleme belirli bir süre sonra sıradanlaşır. Sıradanlaştırır. Kurduğumuz iletişimi değersiz kılar. Bir müddet sonra konuşmaz olur konuşanlar. Selam vermez olur selam verenler. Çünkü insanlar bir yere kadar taşırlar birbirlerini. Hep alan olmak, bir beklenti içinde olmak ve hiç veren olmamak bir süre sonra yadırganır. Tüm ilişkilerini yeniden gözden geçiren insanlar bir sınır koymaya başlar. Yalnızlaşırız. Ötekileşiriz. İş ve sosyal yaşamdaki sürekli beklenti bizleri bitirir. Alışılagelmiş çaresizlik sendromu içinde savrulur dururuz.
Hele ertelemelerimiz yok mu. Hep yarıncı bir yanımızı yedekte tutarız. Ne kadar da çaresiz kılar bizi ertelemelerimiz. Omuzlarımız da birikenler hep ertelediklerimizden kaynaklanan yüklerdir. O kadar yorulmuştur ki omuzlar, artık taşıyamaz olmuştur yeni yüklenenleri, yüklediklerimizi.
Yapmak dururken öteleme, yazmak dururken yazmama, okumak dururken okumama, düşünmek dururken düşünmeme, çalışmak dururken çalışmamanın altında yatan zihinsel durum nedir acaba diye hep kendime sormuşumdur. Bir özgüven eksikliği midir? Bastırılan duygular mıdır? Yoksa bir tembellik midir? Tabi ki bu sorunun cevabını bulmak ve hemen bir tanı koyarak psikolojik bir sorun tespit edercesine bir değerlendirme yaparak ithamlarda bulunmak doğru bir yaklaşım olmaz. Ama ortada bir realitenin olması ve bunun hayatımızı negatif anlamda etkilemesi bu konuya kafa yormayı ve çözüm üretmeyi gerekli kılıyor.
Hepimizi ilgilendiren sürekli bir beklenti içinde olma ve sürekli erteleme hali, özel, iş ve sosyal yaşantımızdaki ilişkilerde yine bizden kaynaklı bir mahalle baskısına dönüşüyorsa bu sorunu görmezden gelmek mümkün değildir. Çünkü bu durum direkt bizi ilgilendirmektedir. Bu bir sorun ise eğer, bu sorunu çözecek olanda yine ilk önce biz olmalıyız. Özellikle de bu durum içinde bile başkalarından bir beklenti içine girecek olursak ve bu problemi çözmeden erteleyecek olursak iş daha vahim bir noktaya ulaşmaya başlamış demektir. Konu patolojik bir vakaya dönüşmeden çözülmediği taktirde bir takıntı, ardından da yaşam kalitemizi düşürecek olan anksiyetik bir durumla bizi karşı karşıya bırakması an meselesidir.
Peki ne yapmalıyız. Bir durum tespitinin ötesinde paniklemeden pratik çözüm önerileri ile basit egzersizler yaparak bu işin altından kalkma yolunu aramalıyız. Bu mümkün mü? Elbette mümkün. Bunu başarmak tabii ki kendi elimizde. Elimizde olmayan şeyler olabilir mi? Olabilir elbette. Bunun için yapmamız gereken şey, bir beklenti içinde olmadan, samimi bir şekilde niyet ederek, işin ehli olan kişilerden destek almak gerektiğinin farkına varmakla ilk adımı atmamız gerekir. Bu düşüncemizi de asla ertelemeden hemen karar verip yapılması gerekeni gerçekleştirmemiz gerekir.
Her ne kadar aramakla bulunmaz derlerse de arayanlar mutlaka bulacaktır. Yeter ki ne aradığımızı bilelim. Ne mutlu ne aradığını bilenlere. Ne mutlu bir beklenti içinde olmayanlara. Ne mutlu hedeflerini gerçekleştirmek için ertelemeyenlere. Şimdiden yolumuz açık olsun.
Selam ve dua ile.