Köşe Yazıları

BİZ İSTERSEK BAŞARABİLİRİZ

Hayat doyasıya yaşanacak kadar güzelliklerle doludur. Görmek isteyenler için küçük büyük o kadar çok güzellik var ki. Bunu fark etmek insanı gerçekten de çok farklı kılıyor. Bu güzellikleri fark ettiğiniz anda hayat size farklı pencereler açıyor. Pencerelerden bakınca da muhteşem nimetler karşısında hayran kalıyorsunuz. Bu güzellikleri saymakla bitiremiyorsunuz. Kullanmakla tüketemiyorsunuz. Doğada varoluşundan itibaren milyarlarca yıldır kendini yenileyen ahenk ve dengeyi daha iyi görüyor ve hissediyorsunuz. Kendilerine has tanımlanmış görevleri yerine getirmek için gece gündüz demeden çalışan canlılar alemine, derinlemesine bir bakışla yeniden bakabiliyorsunuz.

İnsan, kendisinin hizmetine sunulan onca güzelliği fark ettiğinde yaşadığı coğrafya farklı bir aleme evrilebiliyor. Birlikte hareket etmek, nefes almak ve huzur bulmak için atılan adımın tezahürü kişiyi üst makamlara taşıyarak, level atlatabiliyor.  Bu dünya hayatını hem kendisi hem de çevresi için cennete çevirebilirken tersine bir yaklaşımla hayatı bir cehennem çıkmazına sokabiliyor.

İnsan, bu alemin küçücük bir parçası iken kendini alemin sahibi zannetme yanılgısına düştüğü andan itibaren bir savrulma serüvenine adım atıyor. İlk adımla başlayan bu yanılgı, süreç içinde diğer adımlara zemin hazırlıyor. Kendini üstün görme duygusu insanı negatif bir şekilde farklılaştırırken, zihinsel ve davranışsal olarak ta olumlanmayacak maceralara sürükleyebiliyor.

Bütün canlılarla birlikte yaşama düşüncesinden sıyrılan insanoğlu, bazen bencilce düşünen ve hayatını ego merkezli kurmak için başkalarına yaşam hakkı tanımayan bir profile dönüşebiliyor. Bu tür kişi ve toplumlar geçmiş te tarih sahnesince yer almış ve tarih kitaplarında hatırlanmayacak hatıralarla iz bırakmışlardır. Kendi eksenlerinde bir hakimiyet mücadelesi vermişlerdir. Var olmak için yok etme, yaşamak için yaşatmama üzerine bina ettikleri toplulukları ve oluşturdukları devletleri ile hep yıkıcı rol üstlenmişlerdir.

Ben ve benim gibi düşünen, ben ve benim gibi davranan, ben ve benim gibi yaşayan insan toplulukları, ben ben diyerek, kendi bencillikleri üzerinden, insani olmayan yöntemlerle, varlıklarını sürdürmek için kendi hakimiyetlerini oluşturmaya başlamışlardır. Ağızlarından düşürmedikleri barış kavramını ise, bir olumlama, kabulleniş ve ardından köleleştirme yöntemi olarak kullanarak hakimiyetlerini ve zorbalıklarını sürdürebildikleri bir mecra da bir şekilde ilerleyebilmişlerdir. Bu mecra, ilk planda, toplulukları yöneten liderlere, yöneticilere ve ekiplerine şirin gelse de, zaman içinde süreci yönetemeyen basiretsiz, yeteneksiz ve liyakatsiz insanların hakimiyeti ile sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Körleşen ve sadece bireysel mutluluk ve ego tatmini üzerinden yürüyen/yürütülmek istenilen bütün sistemler, kendi çıkmazlarını göremedikleri için zamanla çıkılması zor bir sarmala girerek, kendi iç dinamikleri tarafından başlayan bir çözülme ile dış etkenlerin de baskısı sonucunda yok olmaya mahkûm edilmişlerdir.

Bütün evreni kendi mahallesinden ibaret zanneden ve etraflarına ördükleri duvarlarla başka mahalleleri göremeyen, kendi nimetlerinin en güzel nimetler olduğunu zanneden kişi ve kurumların köhnemiş yapılanmaları, evrende olan güzellikleri görmek istemeyen/ göremeyen, fark edemeyen bir sanal dünya oluşturmalarına salık vermiştir.

Oysa başlarını kaldırıp baksalar, evrenin güzelliklerini, gökyüzünün genişliğini, yeryüzünün ferahlığını, denizlerin, rüzgârın, ağaçların varlığını daha yakından hissedeceklerdir. Başka hayatların varlığı ile neşeleneceklerdir. Aynı şeyleri aynı insanlara anlatarak ve alkışlanarak iyi bir şey yaptıklarını zannedenler başkalarının sözlerine de, önerilerine de, eleştirilerine de tahammül gösteremeyeceklerdir. Bu tahammülsüzlük ise toplumsal barışı bozmak için yeterli bir argüman olacaktır.

İnsanın şerefli bir varlık olması, onu diğer canlılardan farklı kılmaktadır. Özellikle de mümince duruşu ve kutlu öğretiler eksenindeki örnekliği ve varlığı, bir varoluşu gerçekleştirmek ve yeni yaşamları yeşertmek için yeterli olacaktır. Ya da tam zıttı olacaktır. İmha mı ihyamı ikilemi içinde kendi tercihini yapacaktır. Yaptığı tercih neticesinde sayısız nimetlerin farkına varacak ve bu nimetlerden tüm canlıların faydalanması için imkân ve ortam hazırlayacaktır. Bir ihya hareketi ile dünyayı daha yaşanabilir bir mecraya sürükleyecektir. Ya da binlerde nimeti belli bir zümrenin ve topluğunun hizmetine sunmak için bencilce ve zalimce hareket ederek dünyayı yaşanamaz bir mecraya doğru sürükleyecektir.

Bu tercihleri doğru yapacak olan kişiler ise yine biz, bizlerin çocukları, bizlerin torunları olacaktır. Gelecek nesillere evrenin güzelliklerini fark ettirmek ve onlara, onlarla birlikte iyi bir gelecek bırakmak istiyorsak büyük bir iş birliğine ve güç birliğine ihtiyacımız olacaktır. Bu iş birliğinin yolu ise eğitim ve öğretimden geçmektedir.

Bunun için gelin hep birlikte 2025-2026 eğitim ve öğretim yılını iyi değerlendirelim. Çocuklarımıza sahip çıkalım. Okul idarecileri ile öğretmenler ile iyi iletişimler kuralım. Çocuklarımızın gelişimlerine, eğitim ortamlarına pozitif anlamda katkı da bulunmak için kafa yoralım. Bencilce düşünmeyen, yıkmayan, yok etmeyen, düşünen, çalışan bir nesil inşa etmek için gayret edelim. Eğitimcilere destek olalım.

Biz istersek başarabiliriz. Biz istersek kendi kendimize yetebiliriz. Bu potansiyelin, bu gücün bizde olduğuna inanıyorum. O kadar çok nimet ve güzellik var ki, yeter ki görmek isteyelim. Farkında olalım. Yaşanacak o kadar güzel günler var ki. O günlere hazırlanalım. Selam ve dua ile.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu