Köşe Yazıları

PARADİGMAMIZ NE OLMALIDIR

İnsan hep alkışlanmak ve taltif edilmek ister. İnsanın doğasında övülmeye karşı bir meyil vardır. Beğenilme isteği insana müthiş haz verir.

Ön planda olmak yüzeysel anlamda mutlu eder kişiyi. Güncel olarak görünür bir şekilde beğeni toplamaktan büyük zevk alır. Beğeniler çoğaldıkça içsel bir huzur kaplar. Kendine bir değer atfedilmiş hissi içinde günü tamamlarken ertesi günün gelmesini adeta iple çeker. Çünkü yeni görüntüler, yeni tebrikler, yeniden görünür olma duygusu onu motive etmektedir. İçerik o kadar da önemli değildir. Önemli olan yeni bir mekân, yeni bir kıyafet, yeni bir bakış ve ekran yüzünün aldatıcı montajının pazarlanmasıdır.

Kendini görünür olmaya kaptıran bireyler bu mecranın kuralları içinde kendine yeni bir yaşam alanı oluşturur. Adeta dünya onun için yeniden yaratılmıştır. O dünyanın albenili ve cezbedici sahte güzellikleri karşısında kendini yeniden dizayn eden birey nasıl bir yola girdiğinin farkında da değildir. Önemli olan nereye gittiğinden öte nasıl gittiğidir. Gidişte kullandığı güzergahın neon ışıkları altında kendine sunulan sanal süslerin ve ikramların cazibesidir.

Değişen koşullar, değişen şehirler, değişen araçlar, değişen yollar, değişen insanlar karşısında konumunu belirleyemeyen bireyin, çıkmaz sokağa girmesi sonucunda ne yapacağını bilememesi ise endişe verici bir durumdur. Endişe büyüktür. Bu endişenin kişinin nefsini tanrılaştırması ile sonuçlanması mümkün olduğu kadar kişinin yüce ve kutsal bir otoriteye karşı benliğini hiçe sayarak teslim etmesi de mümkündür.

Devam eden bir yolun, çatal olarak ikiye bölünmesi karşısında, tercihini yapacak kişinin varacağı nokta ile ilgili beklentileri, gidilecek yönü belirlemede çok daha etkin olacaktır. Tabii bu süreç ve sürece dair elde edeceğimiz tüm argümanlar önemlidir.  Ama daha önemlisi düşünce dünyamız ve onun yansıması olan eylemlerimizin, bizim bulunduğumuz çevredeki paradigmamızı belirlemesi açısından, uzun soluklu, sürdürülebilir ve dirayetli olabilmesidir.

İnsanın nefsine hoş gelen alkışlanma duygusu zamanla körelirken onu aktivite edecek bir ego yönlendirmesi sonucunda kendisinin yeniden var olma isteği sanal dünyanın acımasız yok edişi karşında tutunamayacaktır. Hız çağında ve ışık hızıyla gelişen olaylar karşısında ne şekilde bir yaklaşıma ve tavra sahip olacağımızı belirlemek için bir paradigmaya ihtiyaç olacaktır.  Paradigmalar gelişen ve değişen koşullara göre farklılaşabildiğine göre güncel olmak ve gündemde kalmak içinde kullanılacak görüntülerin, seslerin yani içeriklerin nitelikli olması şarttır.

İçinde yaşadığımız dönem ve şartlarda varlığımızı devam ettirmek, ayakta kalabilmek, ilkesel durabilmek, modern dünyanın cezbedici atmosferinde kaybolmamak için bin kere düşünüp bir kere emin ve sağlam adımlar atmak zorundayız. Nefsimize güzel gözüken ve bizi geçici heveslerle avutan ne kadar materyal varsa uzak durmalıyız. Bu bizim paradigmamız olmalıdır.

Alkışlanmak ve övülmek ne kadar hoşumuza gitse de, övenlerin övülenlerle, alkışlayanların ise alkışlananlarla birlikte dünya hayatına veda edecekleri hakikati çok açık ve nettir. Bu hakikatin bilinmesi ve içselleştirilesi ancak bizi kendimize getirebilir. İşimizi göreceğimiz ve işimizi havale edeceğimiz nihayetinde varılacak son noktada teslim olacağımız bir otoritenin varlığı karşısındaki duruşumuz ise bizleri çok daha değerli kılacaktır.

Yeter ki bizler o yüce varlığa, mutlak güce, yoktan var eden, yerden ve gökten rızıklandırana inanalım. O’na güvenelim. O, mutlaka yolumuzu çizecektir. Öyle bir düşünce içinde olalım ki, öyle bir duygu ile hareket edelim ki, hiçbir şey bizleri ideallerimizi gerçekleştirmekten alıkoyamasın.

Yüzümüz şimdi toprağa dönük. Övgüler ve alkışların ise bir anlamı yok artık.  Yüreğimiz ise toprağın örtüsü altında rahat ve huzurlu bir şekilde geldiği yerde uyuyor öylece.

Selam ve dua ile.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu