Ömer Gürsoy: Tenis Federasyonu kabuk değiştiriyor – Birlik Haber Ajansı
ANKARA-BHA
‘Teniste değişim’, ‘Teniste aks değişimi’ ve en son olarak da ‘Teniste bir şeyler kımıldıyor ‘ başlığı ile kaleme aldığım süreçte artık bugün kelimenin tam anlamıyla ‘Tenis kabuk değiştiriyor’ diyebiliyorum..
Aslında 3 ay önce göreve gelen Şafak Müderrisgil’in federasyon başkanlığında çıtayı yukarıya koyacağından hiç şüphem yoktu ve bunu yazılarımda da belirtmiştim..
Ama yıllardır statükonun teslim aldığı tenis yönetimi ve tenis sisteminde köklü değişiklikler için reformların yapılmasından da endişe duymuyor değildim..
Son 15 günde yaşanan bazı gelişmeler Müderrisgil’in statükoyu devam ettirmeye razı olmadığı ve ‘statükonun çarklarını bir de ben çevireyim’ demediği tarihi bir karara imza attığını gördük…
Bu köşeyi takip edenler yıllardır Tenis Federasyonu’nun ülkemizde ki ulusal ve uluslarası turnuvaların gelirlerinden pay alması gerektiğini savunduğumu bilirler ..
Belki tekrar olacak ama bir kez daha hatırlatmakta yarar var.. eskiyi bilmeden yeni dönemde alınan kararın önemi anlaşılamaz.
Geçmişi analiz etmenin geleceğe ulaşmada bir yük değil, tam tersi bir fener gibi aydınlatıcı olduğunu düşünüyorum..
2016 yılında Gençlik ve Spor Bakanlığı Sportif Değerlendirme ve Geliştirme Kurulu’nda içlerinde Faruk Özçelik, Mehmet Kasapoğlu, Mehmet Baykan ve Zakir Avşar gibi çok değerli üyelerle birlikte tüm federasyonların performans analizlerini yapıyorduk..
Mesela benim de uzun yıllar görev yaptığım ve o tarihlerde de özel bir görevim de bulunan Basketbol Federasyonu için yazdığım raporun başlığı ‘Türk basketbolu yukarı doğru düşüyor’ şeklindeydi..
Tenis Federasyonu ile ilgili raporumda ise birinci madde bu turnuva sisteminde ki çarpıklıklardı..
2014 yılından itibaren Tenis Federasyonu Başkanları ve yönetim kurulu üyeleri bu çarpık düzene destek olmuşlardı..
(Bu sistemin yaşaması için deplasmanlı Türk tenis liglerinin kaldırılmıştı.. Böylece Türk tenisçisi ile kulüpleri arasında organik bağ da koparılmış, tenisçiler kulüplerinin sporcusu değil artık müşterileri olmuştu..
Kulüpler açısından müşterileri -tenisçiler- para basma makinesi olarak görüldü..
kulüpler bu dönemde büyük paralar kazandı.. Hele ki federasyona yakın kulüpler/oteller turnuva desteği ile daha da zenginleşti..
Aslında bu sistemden herkes de memnundu..
Ama memnun olmayan tek bir kesim vardı..
veliler ve tenisçiler.. Çünkü Türk tenisinden herkes ama herkes az çok para kazanmıştır..
Para kazanamayan tek kesim tenisçilerdir.. tenisçilere yerel organizasyonlar üzerinden gelir getirecek tek bir faaliyetin olmaması da işin acı tarafı..
Dolayısı ile teniste zenginler ve fakirler diye bir durum oluştu.. işte bu yüzden de ülkemizde iki elin parmağı kadar profesyonel tenisçi kaldı..
Tenisin 2 milyara yaklaşan ekonomisinin yüzde 80’ini karşılayan da veliler/ tenisçiler oldu)
Bunu biraz daha açmam gerekiyor.. ülkemizde düzenlenen tüm ulusal ve uluslarası turnuvalar federasyonun bir ürünüdür ve bu turnuvaları düzenleyecek kulüpler ve akademileri belirleyen tek yetkili mercidir..
Yani TFF’nin lig maçları ve Türkiye Kupası gibi düşünebilirsiniz.
Turnuvalar deyip geçmeyin.. bir yılda yüzlerce turnuva düzenleniyor ve çok büyük bir turnuva ekonomisi doğuyordu..
2024 yılında 450 civarında ulusal ve uluslarası turnuva düzenlendi..
neredeyse her hafta 8-9 turnuva düzenleniyor..
Bu da büyük bir ekonomi yaratıyor..
Tahminim en az konaklama , seyahat giderleri dahil 7-8 milyon dolar civarında bir turnuva ekonomisi var Türk tenisinin..
Yılda 90 civarında uluslararası turnuvalara dünyanın bir çok yerinde yabancı tenisçilerde katılıyor..
Uluslarası turnuva düzenleyen bazı kulüp ve akademiler katılım ücreti, operasyon gelirler ( tel çekme , yeme içme, konaklama gibi ) ile haftada 30-40 bin euro kazanabiliyor..
Peki soru şu; Tenis Federasyonu bu kadar büyük organizasyondan ve böylesine değerli ürününden ne kazanıyordu?
İşte 2016’da yazdığım rapora göre bu rakam sıfır liraydı , evet yanlış duymadınız sıfır lira..
Yani TFF’nin lig ve kupa maçlarının yayın hakkından yayıncı kuruluştan pay almadığını düşünün..
Türk tenisçisinin meteliğe kurşun attığı bir ortamda Federasyon kendisine yakın kulüplerle kurduğu ‘imtiyaz adacıkları’ ile 11 Kasım 2024 tarihine kadar bunu sürdürdüler..
Hatta federasyon seçiminden 3 gün önce yapılan son Yönetim Kurulu toplantısında 6 ay süreyle tüm turnuvalar dağıtılmıştı..
Kime niçin verildiği belli olmayan ve tek kriter ahbap çavuş ilişkisi yöntemiyle bu turnuvalar verilmişti..
Yeni yönetimi hareketsiz bırakmaya yönelik bir operasyon yapılmıştı..
Peki yeni Başkan Şafak Müderrisgil ne yaptı?
15 gün önce aldığı kararla bu ‘imtiyaz adacıklarını’ ortadan kaldırdı..
‘2025 Performans ve Masters Turnuva Düzenleme Şartları’nı değiştirdiğini kamuoyuyla paylaştı..
Buna göre turnuva düzenlemek isteyen tüm kulüpleri şeffaf bir şekilde başvuru yapma hakkı verdi..
Bir diğer önemli değişiklik ise turnuva düzenleyecek kulüplere ‘sporcuları korumak için sporcu dostu önlemleri ‘ devreye soktu..
En önemlisini de en sona sakladım..
Tenis Federasyonu bu yeni ve cesur uygulaması ile turnuva düzenleyecek kulüplerden turnuva katılım ücretleri üzerinden belirli bir oranda pay istiyor..
Bu payın da yaklaşık 1 milyon dolar civarında olacağını tahmin ediyorum..
Şimdi yıllar önce resmi raporlara giren şu soruyu bir kez daha sormak istiyorum..
2014 yılından itibaren neden bu uygulama yapılmadı ve kamu bundan zarar gördü mü?
Bu sorunun cevabını yıllarca bu düzene sesini çıkarmayan tenisin aktörlerine bırakıyorum.. Yakın zamanda ne için kurulduğunu anlamadığım Kulüpler Birliği Platformu’nun üyelerini de bu konuda göreve davet ediyorum..
Bu yeni talimatın teniste ki devrimin en önemli basamağı olduğunun altını çizmek istiyorum..
ve Şafak Müderrisgil bence bu kararı ile Tenis Federasyonu’nun gerçek başkanı oldu..
Zamanla Tenisin Lideri de olacağına inancım pekişti..
Ayrıca turnuvalar da sporculardan toplanan katılım ücretleri bugüne kadar hep elden toplanıyor ve bir türlü kayıt dışılığın önüne geçilemiyordu..
Federasyon’un bu uygulaması ile artık katılım ücretleri de mali sistemin içine girmiş olacak..
Yine prize money ödemeli turnuvalarda kesilen stopajların da mali sisteme dahil olduğunu umuyorum..
Tahminim teniste ülkemizde kayıt dışı tenis ekonomisinin büyüklüğü 500-600 milyon lira civarında.. ( bir başka yazı da bunu detaylandıracağım)
Geçmiş dönemde Tenis Federasyonu yöneticileri hiç bir kurumsal regülasyona gitmemişler..
Adeta ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız yapsınlar ama benimde yaptıklarımı görmezden gelin’ demiş..
Tenisin bir çok alanında her alanında ‘korsanlık’ olduğunu söyleyebiliriz..
Tescili yapılmamış antrenörler..
Tescili olmayan kulüpler/ akademiler..
Sigortası dahi olmayan milli tenisçiler..
Sözleşmesi olmayan antrenörler..
Az da olsa kulüpleri ile anlaşma yapan sporcu ve antrenörlerin sözleşmelerinin Federasyon tarafından istenilmemesi..
Ülkenin her yerinde Federasyondan izinsiz yapılan korsan ligler..
Başkan Müderrisgil’i bekleyen çok sorun var..
Bir çoğu da hem cesaret hem de kararlılık isteyen arı kovanına çomak sokacak işler…
Bir bakıma tersanede sıfırdan gemi yapması gerekecek…
Şimdi şunu sorabiliriz..
Tenis Federasyonu bu yarattığı geliri ne yapacak?
Türk tenisinin gerçek emekçileri ve her türlü zorluğa rağmen tenisin içinde kalan tenisçilerin gelişimi için kullanılacak..
Üst düzey tenisçileri yetiştirecek uluslararası ölçekte onlarca antrenöre ihtiyacımız var.. bunlar için de Tenis Federasyonu özel programları hayata sokacaktır..
İlk kez sporcuları öne alan ve sporcu odaklı bir federasyon yaklaşımı görüyorum..
Tenis Federasyonu’nun İstanbul, Ankara, İzmir ve Batman’da bulunan tesislerini yenileyerek Türk tenisçisine ‘burası sizin eviniz’ diyeceği günler de sayılı..
Yine Mersin, Trabzon, Dalaman gibi Spor Bakanlığına ait nefis tenis kortlarının bulunduğu tesislerde en kısa sürede Türk tenisçilerinin hizmetine kazandırılmasını bekliyorum.
Artık Türk tenisine ‘Şehir Kulübü’ deyiminin yer alması gerektiğini düşünüyorum..
ATDSK , TED, ATİK, ATK gibi Şehir Kulüplerinin bir araya gelerek Türk tenisinin gelişiminde ve kendi illerinde tenisin yaygınlaşması için işbirliği yapmaları çok önemli..
Federasyon’un koordinasyonunda bir araya gelmeleri ve bir çok şehrimizde de ( Gaziantep, Trabzon, Muğla gibi) Şehir Kulüpleri konseptinin oluşması için çalışmalar yapılması gerekiyor..
Padel ve Pickeball
Ben bu satırları yazarken dünyanın en hızlı gelişen 2 branşı Padel ve Pickeball’un da Tenis Federasyonu’na bağlandığı haberi geldi..
Bu da Federasyona yeni bir soluk getirecek ama daha emekleme aşamasında oldukları için
Tenisçi oğlumun da oynamasıyla yakından ilgilendiğim; Tayfur Özkan ve Şöhret Palkis’in de büyük emek verdiği Padel ile eski Eskrim Federasyonu Başkanı Erol Bülbül’den de sık sık dinlediğim Pickeball konusunda detaylı bir yazı yazacağım..
Tüm bu gelişmeler sonrası yazımın başlığını bir kez daha okuyun lütfen..
Günün sözü:
“ Bazı yıkılışlar daha büyük kalkınışların temsilcisidir”.
(Shakespeare)
(fanatik.com.tr)