
KUŞATILMIŞLIKTAN KUŞATMAYA
Toplumsal yaşamın kuralları arasında, bireylerin birbirlerine tahammül göstermeleri ve birlikte yaşama kültürünü benimseyerek ortak paydaları çoğaltma düşüncesi her zaman güncelliğini koruyan bir kural olarak varlığını canlı bir şekilde sürdürmektedir. Dünya hayatının son bulacağı zamana kadar değişmeyecek temel bireysel ve toplumsal kuralları ne kadar çok bilinir, uygulanabilir ve aktarılabilir kılarsak o oranda birbirine bağlı, iletişimi güçlü, bir zincirin halkaları gibi kenetlenmiş güçlü bireyler, aileler ve toplumlar inşa edebiliriz. Kuralsız, belirli bir dönem içinde uygulanabilir göstermelik kuralları olan, sürdürülebilir olmaktan uzak mantalite ve yaklaşımlar, hiçbir şekilde bireyleri, aile ve toplumları geliştirmeyecek, ilerletemeyecek hatta pasivize ederek, gelecek nesilleri inşa etme mefkuresinden bizleri uzaklaştıracaktır.
Yeni güne uyanan, işine yeni başlayan, yola yeni çıkan her bir birey, uyandığında gördüklerine, işe başladığında bulduklarına, yola çıktığında şahit olduklarına inanmakta zorluk çekiyor. Nasıl ya. Olmaz böyle şey. Mümkün değil cümlelerinin ardı arkası kesilmiyor. Taaccüp ifade eden anlatımlarımızla süslediğimiz konuşmalarımız, özel sohbetlerimizdeki sunumlarımız, sosyal medyadaki paylaşımlarımızda, gündemimizin ilk konusunu bunlar teşkil ediyor. Tüm dünya da olup bitenlere baktıkça, okumalarımızı artırdıkça, izlediklerimizi aklı selim ile yorumladıkça, her yönden bir kuşatılmışlık içinde olduğumuzu daha iyi müşahede ediyoruz.
Siyasi, iktisadi, ekonomik, sosyal, kültürel, sanatsal, sağlık, gıda ve teknolojik açıdan kuşatılmış olmanın ortaya çıkardığı bir tablo karşısında uzun süredir bakıp duruyoruz. Bu bakış sadece birey olarak bakmanın ötesinde sivil toplumun organize olmuş hali olan Sivil Toplum Kuruluşlarını da kapsıyor. Bilinç düzeyi yüksek bireysel akıl sahipleri ile ortak aklın sözcüleri bakıp durmaktan ve söylenmekten öte bir şeylerin yapılabilir olabileceğini de gayet iyi biliyorlar. Düşünmenin, üretmenin, geliştirmenin ve dünya pazarına bunu pazarlanın mümkün olabileceğini de biliyorlar. Bunları yapabilecek alt yapı, duygusal bağ, tarihten gelen motivasyon örneklerinin olduğunun da farkındalar. Kuşatılmışlıktan kurtulmanın mümkün olabileceğine olan inanç ve zihinsel başarabilme özgüvene de sahipler.
Bu bilgi, bilinç ve farkındalık sahibi bireylerin ve sivil inisiyatiflerin çoğalması, yaygınlaşması her zamankinde daha fazla önem kazanıyor. Bunların değiştirici ve dönüştürücü içerikler üretmesi yaşadığımız coğrafyanın lider pozisyonunda olması ile birlikte hepimize yeniden sürdürülebilir içerikler üretmek için ciddi sorumluluklar yüklüyor. Din referanslı bir yaşam sürenler içinse bu durum daha da önem arz ediyor. Vazgeçilmeyecek, ötelenemeyecek ve ihmal edilmeyecek derecede manevi sorumluluklar yüklüyor.
Bu sorumluk bilinci ve kurumsal özgüven, güçlü yanımız olarak, fırsata dönüştürülebilecek bir argüman olarak yanımızda dururken, bireysel, ailevi ve toplumsal bir ümit hareketini başlatmak birinci önceliğimiz olmak zorundadır. Kuşatılmışlıktan kurtulup bir kuşatma harekatının olabileceğine olan inancımızı yeniden gündemimize alarak yine birey, aile, sivil kurumlar olarak acil eylem planlarımızı yapmak zorundayız. Bizim kuşatılmışlıktan kurtularak kuşatma altına alma düşüncesi, emperyal toplumların yaptığının tam tersine, bir inşa ve ihya hareketi olarak her kes için yaşanılabilir bir toplumu oluşturmaya yöneliktir. İnsan fıtratına aykırı, köleleştirme ve yok etme yaklaşımının ötesinde birlikte ve insanca yaşama hayalinin 21.yüzyılda uygulanabilir olabileceğinin gösterilmesidir.
Kuşatılmışlıktan şikâyet ederek bir yere varılmayacağını bilmemiz gerekiyor. Ayrıca bir kuşatma altında olmadığımızı söylemenin de deve kuşu misali kafamızı kuma gömmek olduğunu da bilmemiz gerekiyor. Bu iki bakış açısını ortadan kaldıracak orta bir yolu bularak hareket etmemiz gerekiyor.
Öyleyse sürekli geçmişin nöbetini tutmadan geleceğe de sırtını dönmeden önümüze bakalım. Başımızı kaldırarak ufka bakalım. Sağa sola döndürelim bakışlarımızı. Attığımız kırk adımı bilinçle atalım kırk birinci adımda bu bilincimizi kaybetmeyelim.
Kuşatılmışlıktan kurtularak, medeni ve merhamete dayalı bir kuşatma gerçekleştirmek istiyorsak, bir kaşık suda boğulmaya müsait olanlarla değil okyanusta yüzmek için bekleyen cesur yürekli insanlarla yola çıkalım.
Selam ve dua ile.