KÜRESEL PAZARIN SİNSİ SAVAŞLARI
Bir zamanlar sınırlarımızı korumak için cepheler kurardık, şimdi kimliğimizi korumak için tarayıcı sekmelerinde nöbet tutuyoruz.
Savaş artık dijital vitrinlerde, algoritmaların gölgesinde, markaların raf aralarında yapılıyor. Bugün Trendyol’da “Kürdistan” adıyla yürütülen sinsi propagandalar, Amazon’da Türk bayraklı paspasların satışa sunulması — hepsi aynı hedefin parçasıdır: Türkiye’yi itibarsızlaştırmak, milli birliğini zedelemek ve bölgesel güç dengesini altüst etmek. Bunlar tekil ayıplar değil; sistemli bir yoklamadır.Bir milletin sinir uçlarını test ediyorlar. Bir paspasın üzerinde bayrağın değil, bağımsızlığın çiğneniyor.
Bir online mağazada “Kürdistan” etiketiyle, senin tarihine, coğrafyana, hafızana bir iğne batırılıyor.Her iğne küçük; ama her biri bir sinir ucu.Topluca bir uyuşma, bir alışma, bir “ne var bunda” hâli yaratmak istiyorlar.
En tehlikeli savaş, işte o zaman kazanılır:
Bir milletin tepkisini susturduğunda. Ekonomi üzerinden inanç sorgulanıyor, kültür üzerinden tarih karalanıyor, bayrak üzerinden kimlik aşındırılıyor.
Ve sonra diyorlar ki: “Ne var bunda, ticaret bu.”
Hayır! Bu ticaret değil; bu yumuşak savaşın sert yüzü. Türkiye’nin güçlenmesi bazılarını rahatsız ediyor, çünkü Türkiye artık “rol verilen” değil, rol biçen bir devlettir. Ateşkesi sağlayan, krizleri dengeleyen, enerji hatlarını yönlendiren, insani diplomasiyle sahayı şekillendiren bu ülke, belli ki küresel senaryolarda fazla yer kaplamaya başladı ve biliyoruz ki tarih boyunca her yükseliş, dışarıdan değil içeriden zayıflatılmak istenmiştir.Küresel sistemin gözünde Türkiye, artık “yönlendirilebilir ortak” değil, “hesap edilmesi gereken aktör”dür.Artık mesele şu: Bu saldırıları öfkeyle değil, bilinçle karşılamak.
Tepkiyi stratejiye çevirmek.
Her “küçük provokasyonu” büyük bir farkındalığa dönüştürmek.Çünkü bu savaşta en güçlü silah farkındalıktır.Ve Türkiye farkında artık.Boykot, bir öfke değil; bir duruştur.
Bir “almıyorum” cümlesinin içinde bazen bin yıllık bir “yeter artık” yatar.
Eğer bir marka, bir platform, bir şirket milli değerine saldırıyorsa,
o markaya ödül veremezsin.
Çünkü her harcadığın kuruş, o saldırının devamına yakıt olur.
Bu nedenle boykot etmek, sadece tüketici tercihi değil, vatandaşlık görevidir.
Her Türk vatandaşı, bugün cebindeki kartla bile ülkesini savunabilir.
Bir ürün almazsın, ama bir duruş gösterirsin.
Bir tıklama yapmazsın, ama bir mesaj gönderirsin:
“Bayrağımı çiğnetmem.”
Unutma:
Hiçbir dış güç, bir milleti boykot bilinci kadar zorlayamaz.
Çünkü bu bilinç, modern bağımsızlığın en sessiz ama en etkili ifadesidir.