Köşe YazılarıSivas Haberleri

HAYATIN GENİŞLİĞİNDE DARALMAK

Tüm evreni meydana getiren ve dünya gezegeninde yaşamamız için onu bizlere sayamayacağımız güzelliklerle birlikte armağan eden bir gücün karşısında saygı ve hürmetle eğilerek bu haftaki yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Her insanın farklı bir bakış açısı vardır. Hepimiz aldığımız eğitimler, doğduğumuz evler, oyunlar oynadığımız mahalleler, beslendiğimiz gıdalar, okuduğumuz kitaplar hülasa elde ettiğimiz birikimlere göre bakarız etrafımıza. Bu bakış; ev, iş, eş, dost, akraba, şehir, ülke, bölge ve dünya adına bir zihinsel gözlemi, değerlendirmeyi ve davranışı ortaya koymamızı sağlar. Baktığımız yer sadece dar bir çerçeveden ve gördüğümüz alandan oluşuyor ise bu bakış bizi küçük düşünmeye sevk eder. Bu bakış, şehri, ülkeyi ve dünyayı algılamamıza yetmez.

Dolayısıyla şehir, kendi evimizden ve sokağımızdan ibaret değildir. Şehir, kendi çalıştığımız kurumdan ve işyerinden de ibaret değildir. Ülke ise yine aynı şekilde onlarca şehir ve ilçelerden de ibaret değil. Dünya ise farkı kıtalardan ve yüzlerce ülkeden de ibaret değil. Bu silsileyi daha da devam ettirebiliriz. Bu sıralamayı yaparken gelmek istediğim nokta şudur. Dünya kocaman bir evrenin küçücük bir parçası iken, birey olarak bizler için kocaman bir yaşam olanı olarak karşımızda durmaktadır. Dünya, kendine tanımlanan süre içinde gitmek istediği noktaya kadar dönmeye devam edecektir. Bizlerde bu döngü içinde var olmaya, birey olarak tanımlanan yaşam süremiz içinde kendi yörüngemizde yürüyüşümüzü doğal olarak sürdürmeye devam edeceğiz.

Hayat dediğimiz olgu her ne kadar kişiden kişiye değişse de genel anlamıyla hepimiz için aynı yolun yolcusu olmanın ötesinde bir şey olmadığını, ölümün soğuk yüzü ile karşılaştığımızda ancak görebiliyoruz. Yürüdüğümüz yolun genişliğini fark edemiyoruz. Ara yollarda koşuştururken ana yolu unutuyoruz. Her birimiz bu yollarda giderken farklı araçları kullanıyoruz. Farklı argümanlarla hareket ediyoruz. Yolun kurallarına göre hareket edenler ilerlerken yolun kurallarını bozanlar yolu çekilmez hale getiriyorlar. Herkes kendi kullandığı aracı beğeniyor. Başka araçların varlığından rahatsız oluyor. Oysa ben, yolu yürüyerek gitmek istiyorum. Bir başkası bisikletle gitmek istiyor. Bir başkası tren ile bir başkası uçak veya vapur ile yapmak istiyor bu yolculuğu. Hepimizi bir otobüse bindirip yolculuk yapmamız için baskı yapanlar insan fıtratının bu yolculuğa uygun olmadığını fark ettiğinde ise yıllar geçiyor. Bir nesil değişiyor, gelişiyor veya da heba oluyor.

Birde başka yolların varlığından rahatsız olarak farklı sürücülere ve sürüş tekniklerine tahammül edemeyenler var. Başka gidişlerden, duruşlardan, bakışlardan, söylemlerden, giyimlerden rahatsız olmanın ötesinde bir yok edişin, bir ötekileştirmenin sinyalleri verenler var. Oysa yaşam yolu çok geniş. Ara yollarla yolun çeşitliliği ve kıvrımları mükemmel tasarlanmış. Bu mükemmel tasarımın etkisini hissetmemek mümkün mü? Yol hepimizin yolu ama yolun sadece kendilerine ait olduğunu ileri sürenler, yolun sahibi olduğunu iddia edenlerin varlığı ürkütüyor hepimizi. Hayır diyorlar. Bu yol bizim yolumuz. Bizim gibi düşünmez ve bizim dediğimizi yapmazsanız size bu yolculuğu yaptırmayız. Yapsanız da yolu kapatırız. Açsanız da yine durdururuz. Yolun nimetlerinden tattırmayız. Ağzınızdan burnunuzdan getiririz dercesine çileli bir yolculuk tercihine zorluyorlar. Sonra da yol güzergahının bitiminde hoş geldiniz pankartı ile karşılama töreni yapmaya kalkışıyorlar.

Ana yol çok geniş demiştim. Ara yollar ise çok daha fazla. Araçlar, argümanlar, yöntemler, teknikler o kadar çok ki. Peki bu genişlikte, bu çeşitlilikte, yaşamı daraltmayı neden tercih eder insanlar? Neden, bu kadar bencillik, tahammülsüzlük, öngörüsüzlük yaparlar? Hayatın bu kadar genişliğinde hem kendilerine hem de başkalarına neden yaşamı daraltmaya çalışırlar?

Bir analiz ve durum tespiti yapmak ve ardından sorular sormak ve bu sorulara cevaplar verilmesini beklemek bir yazar olarak benim için keyifli bir durum. Fakat bu sorulara cevap beklemeden yine soru soran tarafından cevap niteliğinde cümleler kurmak ise çok daha keyifli bir durum olsa gerek. Bunu yazarken de bu durumu aynel yakin olarak hissetmiş olmak ta ayrı bir keyif. Çok fazla keyfe dalmadan siz değerli okurlarımın sabrını zorlamadan yazımı sonlandırayım o zaman.

Hayatın genişliğini hem kendimize hem de çevremize daraltmamak için, Sivas’tan tüm dünyaya bakarken, bakış açımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekir diye düşünüyorum. Etrafımıza çıplak gözümüzle bakmakla birlikte farklı bir gözle baksak veya da takviye edici gözlüklerle baksak daha güzel olur diye düşünüyorum. Bir gözlüğümüz ile inşa etmenin mutluluğunu yaşasak, bir gözlüğümüzle ihya etmenin manevi hazzını duysak, bir gözlüğümüzle okumanın zihinsel derinliğini bilsek, bir gözlüğümüzle söz söylemenin değiştirici etkisine şahitlik etsek, bir gözlüğümüzle de gülümsemenin mucizevi dönüştürücülüğüne eşlik etsek, yaşam herkes için çok daha anlamlı olur diye düşünüyorum.

Evren çok büyük. Dünya çok güzel. Hayatın genişliğinde, daralmayalım ve daraltmayalım lütfen.

Selam ve dua ile.

Ahmet DAĞÜSTÜ

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu