
Bu Ülkenin Gençliği Trend Değildir
Yine bir kutlama, yine bir “eğlence” gecesi…
Ve yine kaybedilen bir genç hayat.
Sadece on altı yaşındaydı.
Bir cadılar bayramı partisinde; ışıkların, müziklerin, maskelerin ve sanal kahkahaların arasında kayboldu. Ardında bir annenin çığlığı, birkaç “üzüldük” paylaşımı ve iki gün sonra unutulan bir ülke kaldı.
Artık gençlerimizin hayalleri, popüler kültürün dişlileri arasında öğütülüyor.
Bir zamanlar sanat, düşünce ve üretimle anılan “ünlü” kavramı; bugün reklam, skandal ve sansasyonla ölçülüyor.
“Fenomen” denilen bu parıltılı figürler yalnızca eğlence üretmiyor; etik sınırları da yeniden tanımlıyor.
Görünürde modern, çağdaş, özgürlükçü… ama özünde yüzeysel, yozlaşmış ve tehlikeli bir kültürün sözcüleri.
Bir konser sahnesinde “özgürlük” adıyla alkolü, maddeyi ve umursamazlığı yüceltenler;
Festivalleri çamurla değil, bataklıkla eşitleyenler;
Zayıflama çayı, yasa dışı bahis, uyuşturucu tanıtımı yapanlar…
Hepsi aynı zincirin halkaları.
Ve o zincirin ucunda bizim çocuklarımız var.
Henüz kim olduklarını bile keşfedememiş, kimlik arayışında savrulan gençler…
Bu ülkenin “aydın yüzü” olmayı iddia eden kimi isimler, ekranlardan topluma “örnek” olarak sunuluyor.
Oysa artık o örnekler, filtreli hayatların içinde, karanlık bir rol modele dönüşmüş durumda.
Sanat, özgürlük, modernlik maskeleriyle süslenen bu sahte ışıltıların ardında ne sanat var, ne özgürlük — yalnızca kaybolmuş bir nesil var.
Aydın mı?
Karanlığı yücelten, gençliği çöküşe çağıran bu kitleye “aydın” değil, olsa olsa “ışıltılı karanlık” denir.
Çünkü o ışıltının ardında çürümüş bir ahlak, kirli paralar ve yalan başarı hikâyeleri gizli.
Birileri bu ülkenin gençlerini isteyerek uçuruma sürüklüyor.
Bir ülke gençliğini kaybediyorsa, artık hiçbir marş, hiçbir bayrak, hiçbir festival o boşluğu dolduramaz.
Çünkü geleceği çalınmıştır.
Üstelik bu çalınış silahla değil; ışıklarla, şarkılarla, “influencer” kodlarıyla yapılıyor.
Ve en acısı, biz buna alkış tutuyoruz.
Bu ülkenin gençliği “trend” değildir.
Bu ülkenin evlatları, fenomenlerin etkileşim malzemesi değildir.
Onlar reklam kampanyalarınızın, izlenme oranlarınızın, skandal videolarınızın parçası olamaz.
Bir nesli zehirlediniz.
Artık bunun hesabı sorulmalı.
Bu topluma ve bu gençliğe yeniden yön verecek olan, parıltılı ekranlar değil; karakter sahibi insanlar olmalı.
Çünkü siz “özgürlük” diyerek yozlaşmayı,
“modernlik” diyerek ahlaksızlığı sattınız.
Ve gençler toprağa girerken hâlâ kendinizi alkışlatıyorsunuz.
Yitirdiğimiz o 16 yaşındaki genç… bir istatistik değil.
O, çürümüş bir düzenin sessiz çığlığıydı.
Biz sustukça her sahne biraz daha mezara dönüşüyor.
Artık susma zamanı değil; hesap sorma zamanı.
Mikrofonu elinde tutan herkesin omzunda sorumluluk var.
Ekranlarda, sahnelerde, sosyal medyada…
Gençliği zehirleyen bu “popüler” maskelerin ardındaki yüzleri görmek zorundayız.
Çünkü bir toplum ahlaki pusulasını kaybederse, en parlak ışıklar bile karanlığı gizleyemez.







