Boşanmalar ve Acı Gerçekler
Bugün toplum olarak büyük bir dönüşümün içindeyiz. Değişen değerler, hızla tüketilen ilişkiler ve azalan sabır, aile kurumunu derinden sarsıyor. Boşanma artık sadece iki insanın ayrılığı değil, bir evin, bir çocuğun, bir hikâyenin dağılması anlamına geliyor.
Boşanma kâğıt üzerinde bir son gibi görünür ama aslında duygusal bir enkazdır. Bu enkazın altında çoğu zaman çocuklar kalır. Anne ve baba kendi kırgınlıklarıyla uğraşırken, küçük bir kalbin sessiz çığlığı çoğu zaman duyulmaz. “Etkilenmedi” denir ama çocuklar susarak ağlar.
Evlilikler çoğu zaman iletişimsizlikten biter. Birbirini dinlemeyen, anlamaya çalışmayan insanlar, sonunda birbirinden uzaklaşır. Sevgi, yerini güç savaşına; sabır, yerini öfkeye bırakır. Oysa biten çoğu zaman evlilik değil, iletişimsizliğin büyüttüğü bir yorgunluktur.
Boşanmayı başarısızlık olarak görenler çoktur ama asıl başarısızlık; aynı evde yaşarken birbirine yabancı hale gelmektir. Bazen boşanmak bir kaçış değil, sağlıklı bir zorunluluktur. Fakat acı olan, bu noktaya gelmeden önce konuşmanın, anlamanın, yardım almanın çoğu kez mümkün oluşudur.
Çocukların en büyük ihtiyacı huzurdur. Ebeveynler öfkeyle hareket ettiğinde, çocukların iç dünyasında onarılması zor yaralar açılır. Bu yüzden boşanmanın kazananı olmaz; sadece olgun davranabilenleri olur.
Boşanmaları konuşmadan önce, evliliklerdeki sessiz çürümeyi fark etmek gerekir. Sorunları halının altına süpürmek yerine konuşmayı; kırıldığımızda susmak yerine anlaşılmayı; öfkelenince yıkmak yerine onarmayı öğrenmeliyiz.
Çünkü aile, sevginin ilk öğretildiği yerdir.
Ve sevgi, sabırla yeniden yeşerebilir – yeter ki iki taraf da gerçekten istemeyi bilsin.