Köşe Yazıları

AKRAN ZORBALIĞI DEĞİL SIRDAŞ DÜŞMANLIK

Bir ülkenin çocukları, oyun oynamak için değil, hayatta kalmak için temkinli davranmayı öğrenmişse; orada eğitim sisteminden önce insanlık dersinin çöktüğünü bilmek gerekir.

Henüz 11 yaşında bir çocuk — Yiğit Cem Altınok — o çökmenin enkazı altında kaldı.Ve sonra başladı klasik tiyatro:Sözde uzmanlar ekranlarda “zorbalık”, “psikolojik etkenler”, “çocuk gelişimi” anlatmaya başladı.Herkes konuştu, hiç kimse sorumluluk almadı.

Henüz 11 yaşında, umutlarının en saf çağında bir çocuk — Yiğit Cem Altınok — akran zorbalığı adı verilen o masumlaştırılmış kavramın çok ötesinde, “sırdaş düşmanları” tarafından haince bir plana kurban edildi.

Mahalle maçına alınmak vaadiyle kandırıldı.

“Bisikletini sür, seni de alacağız.” dediler.

Ama o bisikletin frenleri çoktan kesilmişti.

Yiğit Cem, bisikletiyle yokuşa doğru inerken yardım çığlıkları attı. Ayaklarıyla durdurmaya çalıştı.

Duvara çarptı.

Ve bir daha kalkamadı.

Daha korkuncu neydi biliyor musunuz?

O “sırdaş düşmanlar”, yardım etmek şöyle dursun, onun can çekişmesini izledi.

Bir çocuk öldü, ama ondan önce vicdan öldü.

Artık kimse bu olaydan “akran zorbalığı” diye bahsetmesin.

Bu, kasten ve tasarlanarak işlenmiş bir cinayettir.

Çocuk bedenine yönelmiş vahşetin, gülüşlerin arkasına gizlenmiş bir nefret suçudur.

Bizler Yiğit Cem için “adalet nöbetine” değil, hakkaniyet istemine çıkıyoruz.

Çünkü adalet, gecikirse anlamını yitirir.

Çünkü hakkaniyet, sadece mahkeme duvarlarında değil, toplumun vicdanında da tecelli etmelidir.

Bugün bir çocuk daha toprağa değil, bizim suskunluğumuza gömüldü.Ve bu cinayetin azmettiricisi sadece o “sırdaş düşmanlar” değil;

onları yetiştiren, o sessizliği öğreten biz yetişkinleriz.

Bu ülkede yıllardır şiddet normalleştirildi.

Okulda dayağa “disiplin” dendi.

Mahallede zorbalığa “çocuk oyunu” dendi.

Sosyal medyada hakarete “yorum” dendi.

Ve şimdi, o dil, o kültür, o umursamazlık gelip bir çocuğun kalbini durdurdu.

Yiğit Cem’in ölümü, bir istatistik değil.

Bu, bir toplumun kendi evladını elleriyle toprağa gömmesidir.

Ve biz hâlâ “adalet gecikmesin” diyoruz.

Hayır!

Artık adaletin gecikmesi değil, vicdanın susması korkunç!

Bu dava, bir hukuk davası değil;

bu dava, insanlık davasıdır.

Ve biz sanık sandalyesindeyiz.

Frenleri kesen eller kadar, susan diller de suçludur.

Görmezden gelen öğretmenler, duymazdan gelen komşular, susturan ebeveynler, hepsi bu cinayetin gölgesindedir.

O frenleri kesen eller kadar, görmezden gelen gözler de bu suça ortaktır.

Bir toplumun geleceğini çalanlar sadece hırsızlar değildir;

bir çocuğun güvenini çalanlar da aynı derecede katildir.

Yiğit Cem Altınok’un ölümü kader değildir.

Bu, ihmalin, sessizliğin ve çocuklar arasındaki şiddeti “şakalaşma” zannetmenin sonucudur.

Şimdi tek bir soru kaldı:

Bir daha hangimizin çocuğu sıradaki Yiğit olacak?

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu