
Kasım Yorgunluğu: Öğrenciler, Veliler ve Öğretmenler Aynı Hikâyede
Kasım ayı geldiğinde, sınıflarda garip bir sessizlik başlar.
Tebeşir tozu kadar ince ama her yere sinen bir yorgunluk dolaşır okul koridorlarında.
Öğrenciler “biraz tatil olsa” demeye başlar, öğretmenler “bir nefes alsak” der gibi tahtaya bakar, velilerse “acaba neden isteksiz oldu?” diye düşünür.
Aslında herkes aynı hikâyededir:
Bir yılın başından bu yana biriktirdiklerimiz, tempoya alışmaya çalışırken tükettiğimiz enerjimiz ve unuttuğumuz duygular…
Eğitim yılı, sadece bilgiyle değil, duygu yönetimiyle de ilerler.
Çocukların Sessiz Çığlığı: Yoruldum
Bugün birinci sınıftaki bir çocukla konuşsanız, “artık biraz dinlenmek istiyorum” der.
Sekizinci sınıftaki öğrenci, “denemelerden sıkıldım” diye söylenir.
Liseli genç “motivasyonum kalmadı” derken aslında sadece okuldan değil, beklentilerden yorulmuştur.
Çocuklarımız bilgiyle dolu ama ruhen yorgun.
Sürekli “daha fazlası” istenen, her an bir yarışın içinde kalan, “geri kalma korkusuyla” büyüyen bir nesil yetişiyor.
Ve biz, eğitimciler olarak bu tabloya bazen alışıyoruz oysa alışmamalıyız.
Bir çocukta yorgunluk, sadece uyku eksikliği değildir.
Bazen ilgisizlik, bazen sinirlilik, bazen sessizliktir.
Bir öğretmen bunu fark ettiğinde, en büyük rehberliği yapmış olur.
Çünkü eğitim, çocuğun ruhunu görmeden zihnini doyurmak değildir.
Veliler İçin: Her Şey Not Değildir
Veliler, bazen çocuklarının başarı grafiğine bakarken duygusal grafiği kaçırıyorlar.
Karneye, test sonuçlarına, sıralamalara odaklanırken, aslında “çocuğum bu süreçte ne hissediyor?” sorusu geri planda kalıyor.
Oysa bazen bir çocuğun “bugün çok eğlendim” demesi, yüzlerce doğru cevaptan daha değerlidir.
Kasım yorgunluğu, sadece okulun değil, evlerin de meselesidir.
Çocukların sabah zor uyanması, ödevle tartışmalar, ekran süresi kavgaları…
Hepsi aynı mesajı taşır:
“Biraz dinlenmeye, biraz anlaşılmaya ihtiyacım var.”
Öğretmenler de İnsan
Bu dönemde bir başka unutulan gerçek de budur:
Öğretmenler de yorulur.
Sınıfta gülümsemeye devam eder ama bazen o gülümsemenin ardında tükenmişlik vardır.
Her öğrencinin farklı ihtiyacını görmek, ders planlarını güncellemek, veli beklentilerini karşılamak, sınavlara hazırlamak…
Hepsi bir araya geldiğinde büyük bir yük oluşturur.
Ama öğretmenler bilir ki, her zorluk bir çocuğun gözündeki ışıltıyla anlam kazanır.
Bu yüzden yılın en yorgun döneminde bile umutla tahtaya dönerler.
Çünkü öğretmenliğin özü, sabırla umudu yeniden üretmektir.
Ara Tatil Yaklaşırken: Gerçek Dinlenme Nedir?
Yaklaşan ara tatil, yalnızca bir “ders arası” değildir.
O haftayı nasıl değerlendirdiğimiz, eğitimin geleceğini belirler.
Gerçek dinlenme, bedeni değil, zihni ve kalbi de rahatlatır.
Öğrenciler için: ekranlardan uzak, doğayla, kitapla, aileyle iç içe bir hafta.
Veliler için: çocuğunun “insan yanını” hatırlama fırsatı.
Öğretmenler için: nefes alıp mesleğinin nedenini hatırlama zamanı.
Ara tatil, öğrenmenin bittiği değil, biçim değiştirdiği bir dönemdir.
Bir çocuğun tarlada gördüğü buğday, köyde duyduğu ezan sesi, birlikte içilen bir çay bile öğreticidir.
Çünkü gerçek öğrenme, sadece okul duvarları arasında olmaz.
Kasım’ın Sessiz Dersi
Kasım, öğretmenine de öğrencisine de aynı şeyi öğretir:
Yavaşla, nefes al, fark et.
Zihinsel yorgunlukla baş etmek için bazen yapılacak en iyi şey, hiçbir şey yapmamaktır.
Sessizce bakmak, anlamak, dinlenmek…
Eğitim bir yarış değildir, bir yolculuktur.
Ve bu yolculukta molalar, kayıp zaman değil; kazanılmış farkındalıktır.
Kasımın sonunda ara tatil gelecek.
O haftada belki biraz eksikler kapanacak, biraz uyku borcu ödenecek, biraz da hayatın kendisi hatırlanacak.
Ama en önemlisi, hepimiz öğrenci, veli, öğretmen yeniden güç toplayacağız.
Çünkü eğitim sadece öğretenin işi değil, birlikte iyileşmenin işidir.
Kasım bize bunu hatırlatır:
Yavaşlamanın da bir öğretisi vardır.
Ve bazen en güzel ders, sessiz bir dinlenmede gizlidir.







